Anura
Anura takımı, yani Kuyruksuz Kurbağalar, Amfibiler sınıfının en kalabalık ve en yaygın grubunu temsil eder. Bu canlılar, sucul larva dönemleri (iri başlar) ve karasal yetişkinlik dönemleriyle karakterize edilen meşhur metamorfoz süreçleri sayesinde diğer omurgalılardan keskin bir şekilde ayrılır. Yetişkin bir kurbağa, kuyruğunu kaybetmiş, güçlü ve sıçramaya uygun uzun arka bacaklara sahip, ince ve nemli derisiyle hem sudan hem de karadan oksijen alabilen etçil bir avcıdır. Kurbağaların derisi aşırı derecede geçirgen olduğu için, çevresel kirliliğe ve habitat değişikliklerine karşı çok hassastırlar; bu da onları ekosistem sağlığının kritik göstergeleri yapar.
Türkiye, zengin coğrafi konumu sayesinde altı farklı familyada temsil edilen on yediye yakın kurbağa türüne ev sahipliği yapar. Bu fauna içinde, en yaygın ve iri türlerden biri olan Ova Kurbağası (Pelophylax ridibundus) sulak alanlarda sıklıkla görülürken, Türkiye'ye özgü endemik türler de bulunur. Örneğin, Toros Dağları'nın yüksek kesimlerinde yaşayan Toros Kurbağası (Rana holtzi) veya Beyşehir Gölü çevresiyle sınırlı olan ve karnında turuncu lekeler taşıyan Anadolu Kurbağası (Pelophylax caralitanus) bu hassas endemikleri temsil eder. Kara kurbağaları familyasından gelen Siğilli Kurbağa (Bufo bufo) ve Gece Kurbağası (Pseudepidalea viridis) daha karasal ortamlara adapte olmuşken, küçük ve parmak uçlarında vantuz taşıyan Ağaç Kurbağaları (Hyla cinsleri) ise ağaçlara tırmanabilen tek Türk kurbağalarıdır. Bu türlerin yaşam alanlarının korunması, özellikle sulak alanların yok olması ve kirlenmesi tehdidi altında büyük önem taşır.
Kültürel ve mitolojik açıdan bakıldığında ise, kurbağalar özellikle Türk ve çevre kültürlerde önemli bir yere sahiptir. Yaygın olarak bilinen ve inanılan bir mit, kurbağa öldürmenin uğursuzluk ve yağmur getireceği şeklindedir. Oysa bunun arkasında yatan mitolojik gerçek, kurbağanın Karakalpaklar ve Başkurtlar gibi Türk halklarında yağmuru ve bereketi çeken kutsal bir iye (ruh) olarak kabul edilmesidir. Bu inanç nedeniyle kurbağa öldürmek kesinlikle yasaklanmış, ölen kurbağanın ise taşıdığı bereketi toprağa geri vermesi amacıyla özenle gömülmesi gerektiğine inanılmıştır. Bu durum, kurbağanın biyolojik varlığının ötesinde, kültürel olarak da suyun, yaşamın ve bereketin korunmasıyla ne denli ilişkilendirildiğini gösterir.


